27 Aralık 2012 Perşembe

ÖNCE SAĞLIK

Kaybetmeden hiçbirşeyin kıymeti anlaşılamadığı gibi sağlığın da anlaşılamıyor malesef. Şanssız bir dönem yaşıyoruz. Sağlığımızı kaybetmemiz için oluşturulmuş bir sistem mevcut sanki. Yediğimiz yumurtadan, içtiğimiz suya, kızartma yaptığımız tavadan, üzerimize giydiğimiz gömleğe kadar hepsi tehdit unsuru. Evvelden böyle değilmiydi yoksa ben mi fazla takıntılıyım bu konularda anlamıyorum. 20 yıl gibi kısa bir sürede koskoca bir ülkenin yeme alışkanlıkları nasıl değişti anlamak mümkün değil. Reklamlarda ballandıra ballandıra anlatılan ürünler, haberlerde nasıl da yerden yere vuruluyor. Çocukluğumda ineğin memesinden içtiğimiz süt birden kötülenmeye başladı. Aman ha dediler brusella olursun, git pastörize süt al hastalıklardan kurtul. Mahallede süt satan amcalar kayboldu gitti. Evde yaptığımız yoğurtlar 3 günde ekşiyip kükrerken marketten aldıklarımız 10 gün sonra bile şeker gibi. Bize de iyi geldi tabi. Evde uğraşıp yapacağına bakkalda 3 kuruşa kek, bisküvi dolu. Rahata kolay alışılıyor ne yazıkki. Evvelden pahalılığından bayramdan bayrama ancak alabildiğimiz kıyafetler şimdi pazarda sakız fiyatına. Pahalısı sağlıklımı sanki. Bir Zara cekete ya da Lewis kota tonla para döküyoruz ama onlar bile zehir saçıyor etraflarına. Kurban bayramında kestiğimiz dana, et tutsun diye doğduğundan beri ahırdan hiç çıkmamış. Sonradan öğrendim çok üzüldüm. Oysaki babamlar her akşam hayvanları otlatmaya çıkarırlardı. Tabi şimdi o alanlara toki ev  yaptığı için hayvanlar ahırlarda doğup ahırlarda ölüyor. Tavuklar desen ayrı hikaye. Hayvan ne bir solucan ne bir yeşil ot yiyebiliyor nede yanlarında bir horozla yumurtalarını dölleyebiliyor. Dolayısıyla yaptıkları yumurtada kendileri gibi yapay ve faydasız oluyor. Hepsi küçücük kafeslerde, yapay gün ışıklarında, daha olgunlaşmadan  kesilip gidiyor. Gıdaların içine bağımlılık yapan, mideye değil beyne hitap eden onlarca madde ekleniyor. Kaçmak ta çok zor. Ekmeği kendim yapayım desen unda beyazlatıcı maddeler var. Meyve suyunu kendim sıkacam desen, bir sürü ilaçla şişiriliyor erkenden meyve sebze. Organik olayıda koskoca bir masal bence. Layıkıyla yapan vardır illaki ama devede kulaktır.( Pınar hanıma güveniyorum birtek.) Beni kollaması gereken devlete güvenmiyorum da en başta gerisini boşver gitsin. Tamam nüfus arttı, tamam toprak azaldı, tamam zaman değişti beklentiler çoğaldı ama yokmu bunun bir çaresi. Konuyu uzattıkça uzattım ama uzasın varsın. Kendi sağlığımız için, sevdiklerimizin, toprağımızın, havamızın sağlığı için taktıkça takalım bu konulara. Ürün etiketlerini mutlaka okuyalım, zararlı birşey varsa şikayet edelim, çevremizi uyaralım farkındalık yaratalım. Yoğurdumuzu kendimiz yapalım, civarımızda köy varsa gidelim çoluk çocuk hafta sonu hem gezelim hem alalım yumurtamızı, sebzemizi köylüden gelelim. Kefir, salep, bitki çayları, meyveler şu soğuk kış günlerinde büyük destek. Bolca faydalanalım. Evlere kapatmayalım çoluk çocuğu. Çıkalım yürüyelim ailecek. Güneşten bolca yararlanalım yazları. Elimizden gelenin en iyisini yapalm. Sağlığımız herşeyden değerli. Kaybetmeden kıymetini bilelim. Kanserden korunma yolları ile ilgili bir yazı düştü bugün mailime. Onu da ekleyip bitiriyorum.
* Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.

* Kanser hücrelerinin şeker bulamadığında proteinleri şekere dönüştürdüğünü unutmayın.
* Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
* Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.
* Bol taze sebze ve meyve yiyin.
* Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın.
Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
* Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
* Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
* Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Mümkünse manda sütü kullanın.
Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
* Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
* Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.
* Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!!!! ).
* Stresten uzak durun.
* İyi uyuyun.
* Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
* D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
* Yeteri derecede egzersiz yapın!!!!
* Asla alkol kullanmayın.
* İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
* Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.
* Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler !!!!
* Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
* Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.






26 Aralık 2012 Çarşamba

KURUKAFALI BLUZ

Salaş bir bluz istiyordum. Kumaşımda vardı evde. Burda dergisindeki bir modelden kestim kalıbı. Prova yaptığımda 2-3 beden büyük geldiğini gördüm kestiğim kumaşın. Bende kendi bluzlarımdan birini koydum kumaşın üzerine kestim. Tam istediğim gibi oldu.
Kurukafayı elle diktim. Makinede dikmeyi başaramadım. Fiyogu biraz küçük oldu. Biraz daha büyüteceğim. arkada dantel yok. Sadece ön tarafa ekledim. Eklemesemde olurmuş aslında. Biraz böyle giyeyimde sökerim olmazsa.

25 Aralık 2012 Salı

LEOPAR TUNİK, ZIMBALI BOT VE RENKLİ APOLET

Selam herkese. Yine uzun bir ara olmuş. Ben bu zaman planlama işini beceremiyorum yaa. Birşeyi yapsam diğeri eksik kalıyor. Neyseki şirketimiz çeşitli konularda eğitimler düzenlemiş. Biride "Zaman Yönetimi" kaydadeğer birşeyler alabilirsem sizlede paylaşırım. Gelelim bitenlere...


Leopar tunik. Burada pek anlaşılmıyor ama önü kısa arkası uzun. Üzerimde fotoğraflamam lazım.
Zımbalı çizme. Çok aykırı oldu. İşyerinde giyemiyorum.

Renkgarenk apoletlerim. Çok beğenildi. Ceketlere, kazaklara, hırkalara herşeye gidiyor.

14 Aralık 2012 Cuma

DİYET: 1. GÜN

Diyetin ilk günü çok süper geçti. Sabah haşlanmış 2 yumurta yedim. Öğlen 1 bardak Herbel Life karışımından içtim. Midemi biraz karıştırsada çok rahatsızlık vermedi. Acıktırmadı da gerçekten. Tadı da gayet güzel. Akşam bir tabak dolusu haşlanmış brokoli, karnıbahar ve közlenmiş biberden yapılan salatadan yedim. Fotoğrafını çektim buraya eklemek için ama makinayı almayı unutmuşum. Hastayım biraz zarzor kalkıp geldim işe, unutmuşum o arada. Ara öğünlerde de 1,5 elma yedim. Sadece akşam bir fincan salep içtim o biraz fazla şekerliydi. Tek uyumsuzluk o oldu. Spor yapamadım hiç. Sadece sabahları 2km lik bir mesafe yürüyorum servise binmek için o kadar. O da sayılmaz heralde. Ama ona da bir çare bulucam. Bu sefer olacak. Hissediyorum. Buralar felaket soğuk. Birkaç yıldır daha Aralıktan bu kadar soğuk olmuyordu buralar. Bu kış söylendiği gibi zor geçecek sanırım. Dört kat giyindim yetmedi üzerime birde kalın şal aldım bu sabah. Akşam iş çıkışında sıcaklık -4 dereceyi gösteriyordu. Ama hissettiğim -14 derece falandı sanırım. Üzerimdeki palto değil gömlek sanki. Öylesine üşüdüm.

13 Aralık 2012 Perşembe

DİYET! SÖZ BU DEFA OLACAK

Çanlar kimin için çalıyor! Elbetteki benim. Üniversitedeyken tam ideal kilomdaydım. Ama dikkat ediyordum. Markete girdiğimde kepek ekmeği, yoğurt ve domates alıyordum sadece. Şimdi ise önce ETİ ve ÜLKER raflarını kontrol edip oradan cipslere geçiyorum. Kolayıda ihmal etmiyorum tabi. Yazın her akşam kornet. Şu anda ideal kiloma 25 kg kadar uzaktayım. Obezim evet. İdeal kilo benim için hayal tabi ama arayı kapatmak lazım biraz. Boyumda bir karıştan az uzun olduğundan yusyuvarlak dolaşıyorum ortada. 12.12.12 yi milat aldım kendime. Daha makul şekilde besleneceğim. Sağlık açısından da problem tabi. Son yaptırdığım kan tahlilleri korkunçtu. 6 ay müddet verdim kendime. Liste falan hazırlamadım bu defa. Sabah 35-40 dak. spor, kalorisi hafif görünüşte kalabalık bir kahvaltı, öğlen yemeği yerine Herbel Life karışımlarından, akşamda bir tabak ekmeksiz sebze yemeği yoksa salata. Ara öğünlerdede, kuru yemiş(malum miktarda tabi), ananas, elma, kontraplak bisküvilerden, yoğurt yiyeceğim. Zaten farkettiyseniz normal bir yeme düzeni. Zor kısımları, sadece sabah kahvaltısında bir dilim ekmek var, tatlı 15 günde bir akraba günlerinde yine makul miktarda yiyeceğim.  Gün bana çıktı sahi bu turda. Haftaya gün yapacağız:) Tüm ölçülerimi aldım. 1 ay boyunca tartılmayacağım. Bir ay sonunda farklar (-) yada (+) neyse yazacağım. Ceza olarak kıyafet te almayacağım 1 ay boyunca. Eğer beni tatmin edecek bir eksilme olursa 1 ay sonunda kendimi ödüllendirip çok istediğim bir şeyi ekleyeceğim dolabıma.  Aylık hedefim 2,5 kg. Verilebilitesi var. Haydi bismillah.

12 Aralık 2012 Çarşamba

YAT GEBER EKMEĞİ VE BİZİM KÖY

Bilir misiniz siz yat geber ekmeğini... Lise bitene kadar yazları hep köyde geçirirdik. Babam çiftçi olduğundan, benimde okul tatil olduğundan pekte seçeneğim yoktu. Hiç sevmezdim o zamanlar. Oysa ki öyle güzeldiki köyümüz. İstanbulda bir köy. Eşim dalga geçer bazen "İstanbullusun diye aldık köylüsü çıktın." diye.  Evimiz dedemin yaptığı taş bir binaydı. İki katlı, merdivenin üstünde masası olan, tuvaleti dışarıda bildiğiniz köy evi.  Tertemiz akan bir deresi vardı. Kocaman bir köy meydanı, koskocaman bir çınarın gölgelediği. Her sabah uyandığımda camdan ilk leylek ailesine bakardım gitmişlermi diye. Tam evin karşısındaki samanlığın çatısında evleri vardı. Her yaz gelirlerdi. Tak tak seslerini pek severdim. Kocaman bahçemiz vardı. Yazın buğdaylar toplanıp ambarlara boşaltıldığında içine dalardık hemen buğdayların, ne böceği olduğunu bilmediğim o yeşil böceklerle dolardı üstümüz başımız. Köpeklerden çok komşunun kazlarından korkardım. Bir kovalıyorlardı ki sormayın gitsin. Tarlada bir kuş yuvası görmüştüm bir keresinde, masmavi yumurtalar vardı içinde. Hala gözümün önünde sanki. Bir kirpi ailesi yaşardı bahçemizde. Her akşam çoluk çocuk çıkıp yiyecek ararlardı. Düğme kadarcıktı yavrular. Miniminnacık. Bahçede oturduğumuzda tam karşıda bir samanlık vardı. Bir gece dışarda otururken bir futbol topu kadar büyük bir yıldız kaydı samanlığın arkasına doğru. Meldacımda vardı yanımda. Çok yakın ve çok parlaktı sanki. Hemen dilekler dilendi tabi. Takdir belgesi almayı dilemiştim aptal gibi, hayatımın fırsatını yakalamışım dilediğim şeye bak. Klasik oğlak işte. Her gece bir baykuş peydah olurdu karşıdaki dut ağacında. Guguuk guk diye bağırırdı. Bizim samanlıkla komşunun evi arasında kalan dar yol üzerine çok hikayeler anlatırdı ablamlar. Sağolsunlar sayelerinde tuvalete gidemezdim tek başıma. Yok kuru kafa varmışta, yuvarlana yuvarlana gezermiş buralarda gece de. Biraz daha uzun sürseydi çocukluğum Steven Spielbergin tahtını sallayacaklardı kanımca ama neyseki çabuk büyüdüm.  Steven amcam yatsın kalksın bana dua etsin yani. Bir sürü kitap okurdum her yaz. Yapacak birşey yok tabi. Ne dikişten anlıyorum ozamanlar, ne incik boncuk biliyorum. Ördüğüm bir perde ve yastık var yalnız. Süperler. Şimdiki aklım olsa yığarım kumaşları, ipleri, boncukları bir kreasyon çıkarırım vallahi. Dediğim gibi o zamanlar sevmezdim köyü. Bu anlattıklarım benim için ne kadar gerçekse Ece için o kadar ütopya. O yüzden istiyorum Trakyanın yakın köylerinden bir ev alıp yazları taşınmak oraya. İhtimal Ece de hoşlanmayacak ama insan sevgisini, doğa sevgisini, sabretmeyi, hayal kurmayı öğrenecek farkında olmadan. Artık eskisi gibi de değil tabi. İnternet, tv, bilgisayar hepsi var köylerde. Benim çocukluğumda telefon bile yoktu köyde. Berberde bir telefon vardı acil durumlarda oradan haberleşilirdi. Neyse konu yine uzadı gitti. Köylerde tabi akşamları bahçelerde toplanıp örgüler örülür, sohbetler edilirdi gece yarılarına kadar. E geçe kada oturunca da acıkılıyor tabi bir sofra kurulurdu. Yer yatardın hemen. Bu sofraya da YAT GEBER EKMEĞİ derdi annem. Ne günlerdi.
Buda bizim geçen akşamki yat geber ekmeği. Gece 12de geldi koca işten. Bende onu bekledim yemek için. Örnek alınmasın tabi. Pek sağlıklı bir durum değil.
Not: Köyden güzel fotoğraflar eklemek isterdim ama dijital fotoğrafla tanışmamıştım o zamanlar malesef.

12.12.12

Bugün özel bir gün. Bu döngüde bitiyor artık. Nikah memurlarının gözü aydın.

11 Aralık 2012 Salı

DÜŞÜK MOD

Yorucu geçen bir Cumartesinin ardından evde yatıp dinlenerek geçirmeyi planladığım bir Pazar günüydü aslında geçtiğimiz Pazar. Güzel güzel poğaçalar, havuçlu kekler yapmıştım. Hem miniğimle yeriz, hem de güzelce fotoğraflar size gösteririm dediydim. Kısmet değilmiş. Acil bir durum peydah oldu, tek başıma İstanbula gitmek zorunda kaldım. Hiç bu kadar isteksiz olmamıştım İstanbul sana karşı. Bazen sen bile çekilmez oluyormuşsun.
En pembesinden şalım bile moralimi düzeltemedi.

MADURUMDA MADURUM

Yav bu fotoğraf kotası aşımı bilmemnesi sorunsalı bende de peydah oldu. Hiç te anlamam bu işlerden. Bakalım halledebilecekmiyim:(

5 Aralık 2012 Çarşamba

ORTAK DİKİŞ PROJESİ-ARALIK

Dikiş projesine bu kez katılmayı istiyorum. Tarihte 20 Aralık olunca yetişirim herhalde. Elbise de çok sevimli. Bana ne kadar yakışır bilemeyeceğim ama. Malum göbek kısmı biraz yuvarlakçana. Neyse bu tatsız konuyu kapatalım. Katılmak isterseniz detaylar burada. Dantelden de bir  yaka ördükmüydü tamamdır.

4 Aralık 2012 Salı

YAPIM AŞAMASINDAKİ İŞLER

Lapa lapa kar yağdı bu sabah burada. Kış çetin geçecek sanırım. Biz alışığız. Buralar hep böyle. Akşam bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu Ece de erken uyudu. Sevgili de geç geldi işten. Projelerimi uygulamaya koymak için daha iyi bir zaman olamazdı. İnşallah çabuk biterde paylaşırım hemen. Çok güzel olacaklar sanırım.

 

3 Aralık 2012 Pazartesi

İNCİ BONCUK

Güzel bir Pazartesi gününden herkese merhaba. Güneş ışıl ışıl parlıyor. Pazar günü de böyleydi buralar. İki ablam, ben ve bir teyzem annemde misafirdi. Eşler, çocuklar, çoluk çombalak ta eklenince işin içine evdeki populasyonu siz düşünün. Annem kalabalığı buldumu hiç affetmez muhakkak çalıştırır. Kendide çok çalışkan bir insan olduğundan boş oturanı sevmez. Bizi de affetmedi tabi. Malum Muharrem ayındayız. Aşure yapmak lazım. Biz "yaa biz gezecektik, bolca lak lak yapıp, aylaklık edecektik. Oldumu şimdi." diye mızıldandıysakta kar etmedi. İki koca tencere aşure yaptık. Birini yedik birini dağıttık. Aşureleri çekemedim. Tam o işin içinde durun ben fotoğraf çekeyim desem annem kafamı kırardı sanırım. Sonrasında da kalabalıktan unuttum gitti. Bu gömleği de çocukları yatırıp, muhabbete koyulduğumuz sıralarda tamamladım. Boncuklu yaka modasının geçesi geldi ama ben ancak yapabildim. Hiç anneme benzememişim. Kader...


Yakaya inci işleyince düğmeler spor kaldı tabi. Onları da inci düğmelerle değiştirdim. Eski gömleğe yeni bir hava geldi. Beğendim. Hatta bugün işe giydim. Görücüye çıkardım kendilerini.